Kedi Portalı www.kediportali.tr.gg |
|
| Kedili Öyküler | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
BaDCaT
Mesaj Sayısı : 27 Kayıt tarihi : 08/08/09
| Konu: Kedili Öyküler Paz Ağus. 09, 2009 7:50 pm | |
| Sizde Paylaşabilirsiniz Buldukça Ben Vereyim İlk .. _______________________________________________________________________________________ BİLGE SARMAN Mahallemizde kalan son birkaç ahşap evden birinde doğmuştu. Yavru iken iyi beslendiği için hala sağlam yapılı iri bir kedidir. Onu sevgiyle büyüten yaşlı kadın öldüğünden beri Sarman her gün mahalleyi tarar, bir yerlerde bulabildiği artıklarla yaşamını devam ettirir. Rahmetli Yaşar ablanın onun için ayırdığı ılık tavuk, balık parçacıklarının, yumuşacık köftelerin hayaliyle dolaşır durur. Evlerden gelen nefis yemek kokuları eşliğinde çöp tenekelerinde bulabildiği tavuk kemiklerini, balık kafalarını yer. Mahallenin hukukçu kedisidir. Öteki kedilerin kedi yasalarına uymalarını sağlar. Önce yavru kediler, sonra hamile kediler ve en son diğerleri yemek yemeğe izinlidir. İşte bu noktada Sarman yaşlı ve güçlü bir kedi olmanın avantajlarını kullanır ve öteki kedileri sindirip geri kalan yemeğin büyük bir parçasını kapar. Mahalledeki yavruların bir kısmı hayatını Sarmana borçludur. Anneleri ölünce ortada kalan yavruları ve ilgisiz anne kedilerin yavrularını Sarman hep korumasına almıştır. Sarman birkaç gün görünmedi. İyi yemekler bulduğunda bize gelmediğinden ortada telaşlanacak bir durum yoktu. Yine de Sarmanı düşündükçe içimde bir huzursuzluk duyuyordum. Derken Sarman bir gözü yaralı olarak geliverdi. Belki başka kedi tırmalamıştır derken aynı yerden bir daha yaralandı. Bu defa yaralama olayının pek kedi işine benzemediğini düşünmeye başlamıştım. Zavallı Sarman yarasını ağaç dallarına sürerek kaşıyordu; belki de kendini tedavi ediyordu. O kadar korkmuştu ki kimseleri yanına yanaştırmıyordu. Yemek verip her defasında biraz daha yaklaşarak insanlara yeniden alışmasını sağladım ve çok yanlış bir şey yaptığımı daha sonra anladım. Bir sabah acı acı feryat eden bir kedi duydum. Acı miyavlamaların yönünü tespit edebilmiştim. Birkaç gün sonra Sarman çok aç ve çaresiz bir halde geldiğinde arka ayaklarını sürükleyerek zor yürüyordu ve ağzında da bir yırtık vardı. Bir insanın bu kediciğe düşman olduğu kesindi. Birkaç gün sonra şüphelendiğim evdeki bir konuşma durumu anlamama yetti. Kuş besleyen çocuk beyaz güvercinlerinden birini tutup öldürdüğünü sandığı Sarmanı bir daha kuş tutamaz hale getirmeye çalışıyordu. Mahallede genç ve saldırgan başka bir Sarman vardı ve sanırım yaşlı Sarmanla karıştırılmıştı. Ayrıca kuşçu çocuğun kuşları da sevmediği, onları sırf gelir getirsin diye eğittiği kesindi. Kuşların ayaklarına ip bağlayıp salıyor ve bazen ayağı kopunca acımak şöyle dursun kuşa küfürler edip onun artık işinin bittiğini, ‘gebermesi’ gerektiğini söylüyordu. Yani egoist kuşçu çocuğun Sarmana yaptıklarını affettirecek hiçbir yanı yoktu. Sarmanı haftalarca yumuşak besinlerle besleyip hayatta kalmasını sağladım. Kuşçu çocuğa gelince, yapabileceğim bir şey yoktu. Bir şekilde doğa tarafından cezalandırılması gerektiğini düşünüyor fakat böyle bir şeyin olabileceğine de pek de inanmıyordum. Bir gün aniden kuş gribi korkusu ortaya çıktı ve herkesten fazla egoist kuşçu çocuğu etkiledi. Artık ne Sarmanı ne de güvercinlerini düşünecek hali yoktu. Kuşlarını uçurup yüzüstü bıraktı ve bir süre mahalleden uzaklaştı. Can korkusu ona yeterli bir ceza olmuştu sanırım. Egoist bir insanın can korkusu normal bir insanınkinin katlanmışıdır. Sarmana gelince, aldığı darbelere karşın yaşlı ve bilge bir kedi oluşunun sayesinde hayatta kalmayı sürdürebiliyor. Kuşçu çocuk gittiğinden beri mahalle biraz daha emniyetli. Artık insanlara daha tedbirli yaklaşıyor; veren olursa yemeği kapıp kaçıyor. Muhakkak ki hala Yaşar Ablanın yanındaki eski huzur ve sevgi dolu günlerini arıyor. Eskisi gibi kocaman sarı kafasını uzatmıyor sevsinler diye. Hayat biraz zorlaşsa da, Sarman için hala yaşanmaya değer. Sarman hala yavru kedileri koruyor, mahallede kedi yasalarının sürdürülmesini sağlıyor. Kedi arkadaşlarının davranışı, çiçeklerin, kuşların, kertenkelelerin davranışı zaten binlerce yıldır hep aynı. İnsanların davranışları da zaman zaman anlaşılmadık bir biçimde değişmeseydi hayat çok daha kolay olurdu bilge Sarman için. OKURSANIZ SEVİNİRİM GÜZEL HİKAYE +Teşekkür PLs | |
| | | DarkAngeL Admin
Mesaj Sayısı : 56 Kayıt tarihi : 08/08/09 Nerden : Webmaster
| Konu: Geri: Kedili Öyküler Paz Ağus. 09, 2009 7:56 pm | |
| Öncelikle Bu Harika Paylaşım İçin Sağol .. Konuyu İyi Düşünmüşsün .. Bir Öyküde Benden Gelsin O Zaman ...
GÖNLÜM BU FEDAYI UNUTMA
Cem Uca
açıkçası sokak kedileriyle bugüne kadar en fazla birkaç saatimi ya da günümü özel olarak paylaştım. bunlar da, genelde yardıma ihtiyacı olduğuna karar verdiğim öksüz, hasta yavru sokak kedileriydi. misafirimiz olurlar ve geri dönecek güce geldiklerinde giderler. en kutsal misafirlerimiz, kilerimizde doğum yapan anneler oluyor. işleri bittiğinde etrafı dağıtmadan gidiyorlar.
sokak hayvanlarını beslerken komşularınızla yaşadığınız sıkıntıları dinlediğimde kendimi şanslı bir yerdeymiş gibi hissediyorum. gelip kedilerimizi sıkıntıya sokmamaları için sokağımızın ismini saklı tutuyorum.
kedilerimize el değmemiştir. (sokağın başındaki veterinerden de doğrulattım. kısırlaştırılması için mahalleden kedi getiren olmamış). doğurganlar yani. ve özgürler.. bu geleneğe ben de saygı gösteriyorum. sokaktaki kedileri besliyoruz ama hiçbiri o tabaktaki yemeğin nerden geldiğini bilmiyor. muhtemelen "şuna bakın. salağın biri yemeğine dokunmadan sokağa atmış" diye düşünüyorlardır. ertesi sabah tabağı almaya gittiğimde, dibine kadar sıyrılmış olduğunu görüp neşeleniyorum. hem bize yük oldukları da yok. hava kararana yakın gizlice koyar ve giderim. balkondan bakarım ama. bugün kimler karnını doyuruyor diye. bizden sonra gece vardiyasında karşı apartmandan yemek verirler. yaşlı bir teyzemiz var sonra. birinci katta karbeyaz kedisiyle oturuyor. üşendiğinden olsa gerek, soğuk havalarda bazen balkondan atar yemeği. et, balık, tavuk.. ne düşerse artık. işte balkonun kapısı açıldı. tıp.. tıp.. kediler bizim bahçeden hurra karşıya. dabır dabırr dabırrr. "akın var. güneşe akın.."
sokak kedilerini kucağıma alıp sevmem de. dokunmadan da sevebilir insan; sevgimi hissettiklerini hissediyorum. onları uzaktan izlemek daha çok hoşuma gidiyor. bazen bir kağıtla, bazen rüzgara takılıp giden bir yaprakla özgür hallerindeki gibi oynamıyorlar çünkü ben yanlarında olursam. "hanimiş benim kara kızım, tekirim," yok yani. izlerken bile uykumu getiriyorlar zaten. bütün gün devrilip yatmalar.. gülün altında.. arabanın üstünde.. kilerin çatısında.. havuzun yanında.. bu uyuşuk hayvanlar, insanı yoldan çıkarırlar..
o yaprakları rüzgarda savrulduğunda seviyorum. çünkü o zaman ulvi bir göreve hizmet etmiş oluyorlar. "ne dersin dostum. şu yaprağın bir serçe olduğunu hayal ederek avlanmaya.. hadi o zaman koyulalım.." bir tanesini hiç unutmam. pek yağız bir tekirdi..
"simiuuu vaar simidoooo". sesi hala uzaktan geliyor; simitçinin köşeyi dönmesini bekliyorum. daha var.. muhtemelen sokağın başında, alışveriş yapsınlar diye dükkan sahiplerinin kafalarını şişirene kadar bekleyecektir.
simitçi gelene kadar, sokakta neler var neler yok oyalanıyorum. mutlaka eğlenecek bir şeyler bulunur. sabahın erken saatinde -güneşe rağmen denizden soğuk bir rüzgar gelir- sıcak yatağından hoflayarak kalkan insanların tıngır-mıngır işe gidişlerine bayılıyorum. hepsi her sabah aynı yüz ifadesini taşısa da.. sabah güneşi için görücüye çıkan yavru kedilerin oyunlarını bozmaları dışında çevreye zarar verdiği yoktur bu insanların. zaten köşeyi döndüklerinde, yavrular kaldığı yerden oyuna devam ediyorlar. iki tonton dedemiz var. ve her sabah gazeteleri, ekmekleri.. havuzun karşısındaki banka geçip sohbet ediyorlar birkaç dakika. şimdi onlarla oyalanıyorum. yanlarında kediler için abur cubur getirmişler, onu bırakıyorlar. ağaç silkindikçe yaprakları havuza düşüyor.
rüzgarda savrulan yapraklar..
bir ölü, bir canlının neden bu kadar ilgisini çekiyor? hem de oyun oynamak için.. anlamış değilim. öğrenirken zarar vermemek için mi acaba? bu kadar masumlar mı? doğa, posasına bile bir anlam yüklüyor. düşünün.. ölü bir yaprağın insan hayatında ne gibi bir yeri olabilir ki kirlilikten başka? ağaç, sararınca yaprağı, ölüyor olduğuna karar verip salmış dalından. yüküm ağır, yolum uzun; gidesin! yaprak düşmüş, ölmüş. rüzgar temizlemeye çalışıyor ağacın dibini. orada bir yavru kedi, bu döngüden pay çıkarıyor kendine. gâh avlanıyor, gâh oynuyor..
ah.. işte bu manzarayı tarif edebilmeyi isterdim tüm sevimliliğiyle. hem de her sabah.. duvarın dibine yaslanan kokoreç tezgahının altından önce temkinli bir şekilde etrafı kolaçan ediyor. ı-ıh kimse yok! bu arada, rüzgarla yuvarlanan yaprak, avcılık güdüsünü kışkırtmaya devam ediyor yavru kedinin. yüreği güp güp ediyor. şansa bak, hala gelen giden yok! önce kıçını şöyle sağ-sol yaparak mevzileniyor. amaaan atın ölümü arpadan olsun, der gibi gizlendiği yerden kayıtsızca fırlıyor. annesi geçenlerde mi ölmüş, kardeşi açıkta mı kalmış.. yaprak altta, kedi üstte.. havalar da soğumaya başlamış.. zıp.. zıp.. bir süre boğuşuyorlar. (işte simitçi de sokağa girdi sonunda). yavru kedi son bir hamle daha yapacak, biliyorum. uzaklaşırmış gibi yaparak kandırıyor yaprağı. artık ilgimi çekmiyorsun evlat! yaprak kanıyor. vee öldürücü hamle. yaprağın üzerine olanca ağırlığıyla yüklenir kedi. yaprak çat diye çatlar. yavru kedi avını yakalar. dağılırlar..
"simiuuu vaar simidoooo"
- nerde kaldın. yarım saattir seni bekliyorum valla
- geldim abi
- neyse. 3 tane sar bakalım ordan
- sardım abi
- haa! bana bir iyilik yapar mısın? şu kedi var ya. yavru kedi.. giderken rahatsız etmezsin di mi. seni beklerken onu izliyordum da.. çevresinden dolaş.
- peki abi
- hadi kolay gelsin
giderken yavru kedi.. hayvanların hayatına imrendiğimi fark ediyorum. tüm acıları ve ayrılıklarına rağmen.. ne kadar masum, ne kadar mücadeleciler.. ve fedakar.. hayatlarını zorlaştıran bütün insancıl baskılara rağmen, sokağımızı renklendirmeye devam ediyorlar. bir renk için bin can veriyor ama terk etmiyorlar.
gönlüm bu fedayı unutma.. | |
| | | ღ°•.♥.•°ღ ღ°•.♥.•°
Mesaj Sayısı : 104 Kayıt tarihi : 08/08/09 Nerden : İnsPactor Admin
| Konu: Geri: Kedili Öyküler Paz Ağus. 09, 2009 10:45 pm | |
| bir hikayede benden Bu hikayede bahsi geçen kediler ve insanlar bizim bulunduğumuz dalga boyutuna göre gerçek olup, isimleri saklı tutulmuştur. Hikayede iki kedinin başından geçenler anlatılırken, aslında kime niyet kime kısmet denmekte; örtülü olarak bazı mesajlar verilmektedir. Çocukları evlenmiş, baba evinden ayrıldıktan sonra birlikte devam ettikleri hayatlarının son demlerine yaklaşırken; yeniden başbaşa kalmışlar. Sakin geçen günlerde evde bir kıpırtı, bir haraket olsun istemişler. Çocuklarını torun konusunu açarak, rahatsız etmekten de çekinirlermiş, ancak için için çok isterlermiş, gözlerini iletebet kapatmadan bir torun sahibi olmayı. Mürvetlerini görmek te bir yere kadarmış, ev almaları, çocuk sahibi olmaları gibi istekler birbirini kovalar; endişelerin sonu gelmezmiş. Hayat böyle birşeymiş işte. Ancak oldum olası düşünceli olan bu çift, çocuklarına hiç hissettirmemeye çalışırlarmış beklentilerini. Komşuları kedi almalarını önermiş, bakımı köpekten daha kolaymış, dışarı çıkarıp, dolaştırmak gerekmezmiş, onlar için de eğlence kaynağı olurmuş. Toruna niyet, kediye kısmet; yaşlı çift 400 Dolar verip, bir siyam kedisi satın almış. Güzelmiş kedi, vakur duruyormuş ancak bir hafta yaşamış. Kısa süre içinde hastalanmış, veterinere götürmüşler; o da bir iğne vurmuş kediye. Teşhis mi yanlışmış, satılırken dönüşü olmayan yola mı girmiş bilinmez; ne yapılırsa yapılsın kediyi kurtarmak mümkün olmamış. Garanti kapsamında olduğundan, 400 dolarlarını geri almışlar, ancak hevesleri kırılmış, kısa süre içinde ısındıkları bu hayvanı kaybetmek te cabası. Bir daha hayvan almamaya karar vermişler. Kısa bir süre sonra bir akşam üzeri; sıcakların bunaltığı bir yazın ardından, güzün ilk günlerinde esen rügar eşliğinde, yolda kolkola girmiş yürürken; bir sokak kedisiyle karşılaşmışlar. Kedi yürüyemiyor ve sürekli miyavlıyormuş. Orada bırakmaya kıyamamışlar bir türlü, kucaklarına alıp, başka bir veterinere götürmüşler. Bacağı kırılmış kedinin. Bakılıp, ilgilenilmek sokak kedisinin kısmeti olsa gerek; tamamen iyileşene kadar bu iyi niyetli çiftin evinde kalmış, sonra sokaklara geri dönmüş. Sertmiş sokaklar, ölüm kalım savaşı verilirmiş her gün. Kırık bacakla yaşamak mümkün olamazmış yaşlı çift olmasa. Tüm sokak kedilerinin minnettarlığı üzerlerine olsun. | |
| | | | Kedili Öyküler | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|